Mersin’deki nükleer çalıştayında buluşan ekoloji aktivistleri: “Halklara pembe yalanlar söyleyerek kandırıyorlar. Binlerce insan ölecek. Yüz binlerce sakat ve ölü doğum gerçekleşecek” uyarısı yaptı.
Mersin Nükleer karşıtı Platform(NKP), İnşaat İş, Dev Yapı İş ve Ekoloji Politik'in iki gün önce Mersin'de ortak gerçekleştirdiği, "Akkuyu gerçekleri! Neden Nükleer Santral Yapılmamlı?" başlıklı çalıştaya katılan Ekoloji Politik üyesi Nihat Eraslan ve Sinop Nükleer Karşıtı Platform(NKP) üyesi Zeki Karataş ile ekolojiyi ve insanlığı derinden tehdit eden nükleer santraller hakkında konuştuk. Sadece Sinop ve Akkuyu değil dünyanın hiçbir yerinde nükleer santral yapılmaması gerektiğine vurgu yapan ekoloji aktivistleri, "Nükleer santral sektörünün ağababaları olan ülkeler kendi ülkelerinde bu santralleri, reaktörleri inşa edemezken gelişmekte olan yada gelişmemiş 3'üncü dünya ülkelerine nükleer reaktör pazarlayarak, nükleer sektörü ayakta tutmaya çalışıyorlar" diye belirttiler.
"DOĞANIN TALANI ÜZERİNE KURULMUŞ BİR SÖMÜRÜ ALANI"
Ekoloji Politik üyesi Nihat Eraslan, uluslararası sermayenin dünya çapında yaşadığı tıkanmalar olduğunu ve bu tıkanmaları gidermek için nükleer enerji sektörüne yöneldiklerini ifade etti. Uluslararası sermayenin yeni kar ve rant alanları aradığını belirten Eraslan, şöyle devam etti: "Uluslararası sermaye, kendi ana arterlerinin tıkanmasından ötürü, kendini ileriye taşıyamadığı için yeni kar ve yeni rantlar peşinde giderken neoliberal politikalarla birlikte; emek sömürüsü, sınıf sömürüsü üzerine şekillenen bütün varlığını yeni bir alana taşıdı. Bu yeni alan da doğanın talanı üzerine kurulmuş bir sömürü alanıdır. Uluslararası sermaye, ekolojik müdahalelerle çok daha kısa sürede çok daha büyük karlar elde etme imkanı bulacağı yerden yeni bir kanal açtı kendine ve uluslararası mücadele dinamiklerinin yerine yetersiz ve güdük kalmasından kaynaklı, bu alanda çok ciddi mesafeler kat ettiler.
"HALKA YANLIŞ BİLGİLER VERİYORLAR"
Bütün kitle iletişim araçlarını kullanmak suretiyle halklara yanlış bilgilendirmeler ve pembe düşler gördürecek açıklamalarla nükleer enerji santrallerine yönelik tepkilerin daha oluşmadan sönümlenmesine yol açtılar. Şuan dünyanın birçok yerinde maliyeti düşük ve çok kısa sürede ulaşılabilecek ve çok büyük karlar elde edebilecekleri yeni bir rant sahası olarak nükleer enerji santrallerini bütün toplumlara dayatıyorlar. Nükleer santraller; nükleer enerji üretiminden, tüketimine ve kullanımına kadar sınırlı çerçevesi olan bir üretim alanı gibi görülse de belki de milyon yıllara yayılacak bir zarar paradoksu içeriyor içerisinde. Sönümlenmesi, ortadan kalkması, yaratacağı zararlarla, ortaya çıkaracağı yıkımlarla geri dönüşü olmayan birçok handikapı içersinde bulunduruyor. Canlılığı ortadan kaldıran, doğayı komple, fiziksen anlamda değiştiren, canlı alemindeki uyumlu yaşamı ortadan kaldıran bir etkiye sahip. Dolayısıyla çevre aktivistleri olarak değil, ekolojik mücadele unsurlarını gören yerden bütün sınıf ve emek mücadelesini, ekoloji mücadeleyle birleştirmek adına bizler ekoloji politik olarak, şuan Mersin Akkuyu'da yapılmakta olan nükleer santrale karşı bir irade koymak adına buradayız ve buradaki bütün mücadele unsurlarıyla dayanışmayı ve hareketin nasıl örüleceği konusunda sesimizi yükseltmeyi amaçlıyoruz."
"BÜTÜN DÜNYA ÜLKELERİ İÇİN TAHRİBAT NİTELİĞİNDE"
Sinop NKP üyesi Zeki Karataş, nükleer santralin sadece Sinop ve Akkuyu için değil bütün dünya ülkeleri için bir tahribat niteliğinde olduğunu söyledi. Geçmişte yaşanan nükleer faciaları hatırlatan Karataş, şöyle devam etti: "Mesela, nükleer santrallerinin ilk çıktığı yıllarda özellikle 1970'li yıllarda dünyanın enerji ihtiyacının yüzde 65'ini nükleer santrallerden karşılayacağız deniliyordu. ama o süreçte Three Mile Adası'ndaki nükleer kaza yaşanmamıştı.Çernobil yaşanmamıştı. Fukişima yaşanmamıştı ve Rusya ile İngiltere'de yaşanmış olan askeri reaktör kazalarından o ülkelerin haberleri bile yoktu. Halklar bunların yaşanacağını öngörebilse karşı çıkardı. Bu bahsettiğim İngiltere'deki askeri tesiste yaşanan patlamayı, İngiltere halkı 25 yıl sonra öğrenmişti. Özellikle 70'li yıllardan sonra gerçekleşen nükleer kazalarını gördükten sonra, ilk başlangıçta dünya ölçeğinde kurulmasını düşünülen 4 -5 bin reaktör ve enerji ihtiyacının yüzde 65'ini karşılayacak reaktörlerinin sayısı ve oranı hiçbir zaman bu sayıya 2000'li yıllardan sonra ulaşmadı, sayı düştü.
"BALIKLARIN DNA'SI BOZULACAK"
Bugün nükleer santrallerden elde edilen enerji miktarı dünya enerji ihtiyacının yüzde 9- 10 kadarını karşılayabiliyor o da bu ülkelerin başka enerji üretecek aygıtları olmadığı için. Mesela Mile adası'ndaki faciadan sonra ABD, kendi ülkesine nükleer siparişi vermemiş. Fukişima yaşandıktan sonra, ülkedeki 54 reaktörün 50'sini anında kapatan bir Japonya'dan da bahsedebiliriz. Böylesi durumlardan sonra nükleer santral sektörünün ağababaları olan ülkeler, kendi ülkelerinde bu santralleri, reaktörleri inşa edemezken, gelişmekte olan yada gelişmemiş 3. dünya ülkelerine nükleer reaktör pazarlayarak nükleer sektörü ayakta tutmaya çalışıyorlar. Bu şu anlama geliyor; binlerce insanın ölümü, yüz binerce sakat ve ölü doğumlar yaratmaya çalışıyor bu sektör. Bu yüzden nükleer sektörüne karşıyız, kurulmamalı diyoruz. Akkuyu ve Sinop'ta nükleer santral yapılması halinde, işletmeye açılması halinde hem Karadeniz'de hem de Akdeniz'de deniz canlılarının yaşama şansları azalacak. Ekosistem bozulacak. Balıkların DNA'sı değişecek. O balıkları kim yer biz bilmiyoruz. Bilim insanları o balıkların yaşayabileceğini ama yenmeyeceğini söylüyorlar. Dolayısıyla, böylesine ucube bir durum ortadayken insan yaşamının önüne geçebilecek hiçbir nükleer santral yapılma şansı olmamalı. Dünya halkları buna hiçbir şekilde izin vermemeli. Yani kapitalistlerin, ceplerini daha şişkin hale getirebilmesine hiçbir şekilde izin vermemeliyiz. Ne Akkuyu'da, ne Sinop'ta ne de dünyanın her hangi bir yerinde Nükleer santral yapılmamalı."