Kadınlar direnişi büyütüyor

24 Kasım 2022 Perşembe 19:46

25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü etkinlikleri kapsamında sokağa inen ve hafta boyunca çeşitli etkinliklere imza atan KESK Kadın Meclisi bu defa Tarsus’tan, “Saçımızın teline, haklarımıza, özgürlüğümüze sahip çıkıyor direnişi büyütüyoruz” diyerek seslendi.

Kamu Emekçileri Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Mersin’deki sendikaların üyeleri, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla alanlar ses yükseltmeye devam ediyor.

Hafta kapsamında gerçekleşen etkinlikler kapsamında KESK Kadın Meclisi bu defa Tarsus’tan, “Saçımızın teline, haklarımıza, özgürlüğümüze sahip çıkıyor direnişi büyütüyoruz” diyerek seslendi.

 

KADINLARIN YAŞAMINI HER GEÇEN GÜN DAHA DA ÇEKİLMEZ KILINIYOR

Tarsus Belediyesinde yapılan basın açıklamasını okuyan Tüm Bel- Sen Mersin Şube Kadın Sekreteri Nasibe Keskin, artan işsizlik, yoksulluk, güvencesiz çalışma ve şiddetin kadınların yaşamını her geçen gün daha da çekilmez kıldığını söyledi. “Ataerkil kapitalizm krizde!” diyen Keskin, “Savaşlar çıkarıyor, doğayı talan ediyor, kadınları, çocukları, emekçileri, halkları her geçen gün artan sömürü çarkının içine çekerek krizden çıkmaya çalışıyor. Bunu yaparken de ataerkil sistemi güçlendiren politikaları bizlerin bedeni, emeği, kimliği üzerinde tahakküm kurmanın aracı olarak kullanıyor. Bizleri kuluçka makinesi, ucuz ve güvencesiz işgücü olarak görüyor, ailenin ve sermayenin ücretsiz ev ve bakım emeğini bizim üzerimizden karşılıyor.

 

ERKEK YARGI, KADIN KATİLLERİNİ CEZASIZLIK POLİTİKALARIYLA KORUYOR

Bize dayatılan yaşam; Kazanımlarımız iktidarların bekası için tehdit olarak görülürken her gün en az üç kadın erkek şiddetiyle katlediliyor. Erkek yargı, kadın katillerini cezasızlık politikalarıyla koruyor.

İktidar tüm kurumları aracılığıyla verili toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştirmeye çalışırken bizi ‘makbul kadın’ kimliğiyle tanımlayıp, kariyer olarak ta anneliğe sıkıştırmaya çalışıyor. İstanbul Sözleşmesi'nden sonra 6284'ün hedefe konulması ile yaşam alanlarımız daraltılmak isteniyor.

Şiddet uygulayan erkekle arabuluculuk uygulamaları, boşanmanın zorlaştırılması, nafaka hakkını gasp etme kampanyaları ile bizlere aile dışında seçeneğiniz yok mesajı verilmeye çalışılıyor.

Aile yürüyüşleri adı altında yapılan LGBTİQ+ karşıtı gösterilerle homofobik, nefret söylemleri körükleniyor.

Sıbyan mektepleri ve imam hatiplerlerin yaygınlaşmasıyla dindar ve kindar nesiller yetiştirilmeye çalışılıyor.

Haklarımıza dönük saldırılar artıyor; çalışma hayatımız esnek, parçalı, güvencesiz hale getiriliyor. 

Ekonomik krizin yükünü en çok biz çekiyoruz. Kadın yoksulluğu ülke tarihinde görülmemiş seviyelere ulaşırken bizler açlık sınırında yaşam mücadelesi veriyoruz.

Çalışma yaşamında eşitsizlik, ayrımcılık, cinsiyetçilik, şiddet, taciz ve mobing artıyor.

Güvenceli çalışmayı fiilen ortadan kaldıran OHAL ve KHK rejimi kamu da uygulanmaya devam ediyor.

İktidar kendisi gibi düşünmeyenlere saldırıyor,  gözaltı ve tutuklamalarla meşru demokratik taleplerimizi ifade etmemiz engelleniyor.

Ataerkil kapitalizm militarist, ırkçı, savaş politikalarından besleniyor, halkların barış içinde yaşama talebimiz görmezden geliniyor.

 

MÜCADELE SINIRLARI AŞARAK HER YERDE

Emperyalist savaşlar, antidemokratik uygulamalarla yerimizden yurdumuzdan ediliyor, mültecileşiyoruz. Gittiğimiz ülkelerde ırkçı, ayrımcı politikalarla karşı karşıya kalıyoruz.

Tüm bu saldırılar karşısında bugün tüm dünyada kadınların kesintisiz süren sınırları aşan mücadelesi ataerkinin temellerini güçlü bir biçimde sarsıyor. 25 Kasımlar'dan 8 Martlara her türden eşitsizliğe karşı onca yıldırmaya ve otariter rejimlerin baskılarına rağmen daha fazla kadın eşitlik ve özgürlük mücadelesi için örgütleniyor. Kadınlar baskılara boyun eğmiyor, mücadelede sınırları aşarak her yerde Jin Jiyan Azadi sloganıyla dayanışmayı ve umudu büyütüyor.

Kadınları erkeğe, aileye, sermayeye, devlete daha da bağımlı hale getirmek için her türlü krizi fırsata çevirmenin hesabını yapanlara karşı örgütlenerek dur demek için, emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz üzerindeki binlerce yıllık erkek egemen sömürü düzenine dur demek için, sermayeye, ranta, savaşa aktarılan bütçeye karşı halktan, emekten yana toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe talebimiz için, her fırsattaki söylemleri ve fetvalarıyla ne giyeceğimizin, ne söyleyeceğimizin, nasıl yaşayacağımızın sınırlarını çizenlere karşı sesimizi yükseltmek için, işsizliğe, yoksulluğa, güvencesizliğe karşı, güvenceli çalışma güvenli gelecek talebimiz için, tacizi, tecavüzü, istismarı, kadın katliamlarını durdurmak için, İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden yürürlüğe girmesi, 6284'ün etkin uygulanması için, işyerlerinde, çalışma yaşamında karşı karşıya kaldığımız şiddet, taciz, mobinge karşı etkin mücadele aracı olan İLO 190 sayılı Sözleşmenin imzalanması için, ‘saçımızın teline, haklarımıza, özgürlüğümüze sahip çıkıyor direnişi büyütüyoruz” diye konuştu.