Gelişmiş ve demokratik toplumlarda soru sormak kolaydır.
Özellikle sosyal olaylarda sormak vatandaşın görevi olarak bile görülür, saygı duyulur.
Hatta büyüme çağından başlayarak teşvik bile edilir sormak, sorgulamak.
Önce aile içerisinde, sonra toplumun her kademesinde böyledir.
Sormak öğrenmenin yoludur, kapısıdır.
Temel haklardan biri olarak görülür.
Sorana da, soruya da saygı duyulur ve aydınlatıcı cevaplar verilir.
Sorumlu yurttaş sorar;
Sorumlu yönetici de cevap verir.
Her şey şeffaf bir biçimde kamuoyunun önünde olur, insanlar bilgilenir, kafalardaki soru işaretleri giderilir.
Ama biz de böyle olmaz.
Yurttaş zaten soramaz.
Sormaya kalkan cevap alamaz.
Önüne kırk dereden su getirilir, bıktırılır, gönderilir.
Bu nedenle son umut medyadır.
Bizde kamuoyu adına sorarız sorularımızı yönetim kademelerine.
Aklı başında.
Şeffaf.
Sorumluluk duygusuna sahip.
Yurttaşına saygı duyan.
Yaptığı işin doğruluğuna inanan yöneticiler cevap verir.
Neyi, niye, nasıl yaptığını anlatır.
Ama yeni düzende sonuç alamayız.
Halk adına gelenler ne halka, ne de bize cevap vermez.
En iyisi “verirmiş” gibi yapar.
Çünkü cevap vermesi gerekenler kırk yıllık tiyatrocuya taş çıkartacak kadar ustadırlar.
Kör, sağır ve dilsiz rollerini öyle ustalıkla oynarlar ki, medya da usanır sorusunu unutur gider.
İstediğiniz kadar inatçı olun.
Üşenmeden, usanmadan bizi yöneten makamların icraatlarını sorgulayın, sorun, cevap bekleyin.
Sonuç almanız imkansızla eş değerdedir bu topraklarda.
Dediğim gibi; cevap makamlarını işgal edenler kör, sağır ve dilsizdir.
Mersin'in, Mersinlilerin yılları da işte böyle üçer beşer tükenir gider.
Tükenen sadece yıllar değildir oysa.
Mersin’dir.
Mersinli’dir.
Dağı, taşı, coğrafyası, havası, suyu, sosyal yapısıdır.
Hal böyleyken biz yine de umudu canlı tutalım;
"Sormaya devam edelim."
Belki kulakları açık, sorumlu, adaletli, fazilet sahibi bir liyakat sahibi çıkar.
Allah’tan umut kesilmez gari.
**
Sevdiğim Laflar:
"MAHKEME KADIYA MÜLK DEĞİL.."
ARŞİV YAZILAR