MTSO 5 No’lu Tarım Destek Faaliyetleri Meslek Komitesi Üyeleri, artan döviz kurlarıyla birlikte son 2 – 3 yıldır zirai ilaç ve gübre fiyatlarında 5 kata varan artışlar yaşandığına dikkat çekerek, bu durumun zirai ilaç kullanımını yüzde 40 civarında azalttığını bildirdi.
Haber Merkezi
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 5 No’lu Tarım Destek Faaliyetleri Meslek Komitesi Başkanı ve Meclis Üyesi Murat Okşar, Başkan Yardımcısı Atakan Atalay, Meclis Üyeleri İbrahim Arıcı, İsmail Yavuz Özgüven ve Komite Üyeleri Ferit Uludağ, Ata Sözlü ile Uğur Çetinkaya sektörü değerlendirdi. Artan maliyetlerden kuraklığa, kooperatifleşmenin sektör için öneminden tarımda planlamanın önemine, zirai ilaç ambalajlarında geri dönüşümün nasıl olması gerektiğinden ithal ürünlerde beklenen düzenlemelere kadar birçok konu ele alındı.
“ANALİZ VE LİMANDAKİ UZUN BEKLEMELERE MUHATAP BULAMAMAK BÜYÜK SIKINTI”
Komite Başkanı, Meclis Üyesi ve Enfiher Zirai İlaç Sahibi Murat Okşar, sektörde ürünlerin büyük bölümünün ithal edildiğine değinerek ithalat sırasında karşılaştıkları sıkıntıların sektöre yansımalarını değerlendirdi. Deprem sonrası İskenderun Limanının hasar görmesi sonrasında gemilerin Mersin Limanı’na yanaşmasıyla ciddi bir yoğunluk olduğunu hatırlatan Okşar, gerek limandaki bekleme sürelerinin uzaması gerekse TSE analizlerinin çok gecikmesi nedeniyle hammaddeye ulaşmakta zorlandıklarını ifade etti. Analiz sonuçları için bir ayı aşan bekleme sürelerinin oluştuğunu kaydeden Okşar, “TSE ofislerinin kalkıp online takip sisteminin gelmesiyle sıkıntı da başladı. Muhatap bulmakta zorlanıyoruz” dedi. Okşar, depremin sektöre diğer olumsuz yansımalarını ise şöyle özetledi:
“Deprem bölgesinden zirai ilaç ve gübre depolarının yıkıldığına dair negatif haberler aldık. Bunun sonunda yıkılan depolardaki tarım ilaçlarının yüzde 40 civarı yasal olmayan yollardan bölgemize girdi ve fiyat rekabetinde olumsuzluklar oluşturdu. O bölge ile geçmiş dönem ticaretimizdeki ödemeleri alamıyor olmamız da ayrı bir sıkıntı.”
“ÇEK KARŞILIĞI KREDİYE İHTİYAÇ BÜYÜK”
Komite Başkan Yardımcısı ve MDT Denge Tarım Mühendislik Sahibi Atakan Atalay ise artan döviz kurlarına değindi. “Euro ve Doların yüksek olması maliyetlerimizi de yaklaşık 5 kat artırdı” diyen Atalay, çiftçinin çözüm olarak zirai ilaç ve gübre kullanımını azaltma yoluna gittiğini söyledi. Son 2-3 yıldır bu ürünlerdeki kullanımın yüzde 40’a yakın azaldığını dile getiren Atalay, “Sonuç olarak ekim dikim azaldı. Meyve kalitesi de rekolteler de düştü. Miktar ve kalite azalınca ihracatçı da artan maliyetlerle olumsuz etkilendi, yurtiçindeki son tüketici de” diye konuştu.
Daralan piyasalarla birlikte ödeme dengesinin bozulduğuna da değinen Atalay, sorunu aşmak için kredi kullanmak isteseler de ticari kredilere ulaşmakta zorlandıklarını söyledi. Bazı kamu bankalarının çek karşılığı kredi verdiğini bildiren Atalay, bunun özel bankalara da yayılması gerektiğini söyledi. Sorunun çözümü için firmaların birbirine yüksek rakamlarla çek yazmak durumunda kaldığını kaydeden Atalay, “Yalnız bizim değil tüm KOBİ’lerin çek karşılığı krediye ihtiyacı var. Ancak o zaman piyasa döner” dedi.
“ÇEŞİT DEĞİŞİMİNE ŞİMDİDEN HAZIRLANMALIYIZ”
Meclis Üyesi ve İMS Tarımsal Üretim Sahibi İbrahim Arıcı ise sektörün geleceğe dair tehditlerine dikkat çekti. Küresel ısınma iklim değişiminin önümüzdeki süreçte tarımsal ürün çeşitlerini değiştirmesini beklediklerini anlatan Arıcı, sektör olarak buna şimdiden hazırlanmak gerektiğini vurguladı. Mersin’in erkenci ürünleriyle öne çıktığını hatırlatan Arıcı, “Belki de bu iklim değişimi ile turfandacılık bölgemizde bitebilir ya da evrilebilir bilimsel çalışmalar yürütülmeli” ifadelerini kullandı. Kuraklıkla mücadelenin taşıdığı öneme de değinen Arıcı, “DSİ ve belediyeler su rejim kontrolünü koordineli şekilde yürütüp konuya daha hassas olmalı çünkü tarımsal sulama her geçen gün riske giriyor. Bölgemizde örneğin sitelerdeki havuz oranı çok fazla. Kuraklığın tehdit ettiği dönemlerde yapılacak ortak çalışma ile burada kullanılacak suyun tarımsal sulamada değerlendirilmesi teşvik edilebilir. Aksi halde kısa süre sonra tarımın ihtiyacı olan su talebini karşılayamayacak seviyelere geleceğiz” ifadelerini kullandı.
“ESKİMİŞ UYGULAMALAR DÖVİZ KAYBETTİRİYOR”
5 No’lu Komite Meclis Üyesi ve Yavuz Dış Ticaret Sahibi İsmail Yavuz Özgüven ise ithal ilaçlar konusunda yaşanan sıkıntıları dile getirdi. Avrupa’daki bir ilaç bayisinde 5 yıl kullanım süresi olan bir ilacın Türkiye’de iki yıl kullanım süresiyle satıldığını kaydeden Özgüven bu durumun getirdiği sıkıntıları şöyle anlattı:
“Avrupa’da bir ilaç bayisi aynı ilacı 5 yıl kullanım süresiyle satıp çiftçi de aynı süre zarfında kullanabilme hakkına sahipken Türkiye’de bu süre iki yılla sınırlanıyor. Geçmişte yapılan bir düzenleme ile süre iki yıl olarak belirlenmiş. İlaç üreticilerinin o dönemdeki konjonktürüne göre kendi menfaatleri doğrultusunda belirlenen bir kural. Ancak bizim ülkemizde bu kural kalmış. Durumun haksız rekabete yol açtığı gibi ülkemizin döviz kaybına neden olduğu da unutulmamalı. Konuyla ilgili düzenleme hem sektöre hem ülke ekonomisine olumlu etki yapacaktır.”
İthal ilaçların yolda geçen bekleme süreleri de göz önünde bulundurulduğunda iki yıllık satış ve kullanım süresinin daha da aşağılara çekildiğini dile getiren Özüven, ithalat yapan Türk ve yabancı firmaların aynı statüde değerlendirilmesini talep ettiklerini söyledi.
“İTHALAT SON ÇARE OLMALI”
5 No’lu Komite Üyesi ve Uludağ Tarım Zirai İlaç Sahibi Ferit Uludağ ağırlıklı olarak tarım sektörünü güçlendirecek politikalar üzerinde durdu. Tarım sektörünün güçlenmesinin tarım destek faaliyetlerini de güçlendireceğini hatırlatan Uludağ şunları söyledi: “Türkiye her zaman tarımsal üretimde kendi kendisine yeten bir ülke olarak tanımlandı ancak son yıllarda üretimdeki gerileme endişe veriyor. Halkımızın gıdasını garanti altına alacak, ithalat gerektirmeyecek tarım politikalarına geçilmesi gerekiyor. Kendi kendimize yetecek şekilde üretim yapabileceğimiz projeler geliştirilmeli. Proje bazlı üretim yapılmalı. Kanun gerekiyorsa kanun çıkarılıp ciddi kararlar alınmalı. Evet, ithalat nedeniyle tarımsal girdi fiyatları oldukça arttı. Mevcut durumda kısa vadede bu ürünlere ulaşım için ilaç ya da gübre sübvanse edilebilir. Ürün ithalatı son çare olmalı.”
Zaman zaman ürünlerin tarlada ya da ağaçta kaldığını da hatırlatan Uludağ, bunun da milli servet kaybı olduğuna dikkat çekerek, “Tarımdaki bu tür sorunların çözümü için projeli çalışmak önemli. Taze tüketimin sıkıntıya girdiği dönemlerde fazla ürünün sanayiye aktarımını sağlayacak sistem geliştirilmeli. Pandemi ile birlikte gıdanın stratejik önemi bir kez daha anlaşıldı. Hem ürün yetiştirmeli hem de yetiştirdiğimiz ürünleri korumalıyız” değerlendirmesini yaptı.
“KOOPERATİFLEŞME ÖNEMLİ”
Komite Üyesi ve Atahan Tarımsal Ürünler Sahibi Ata Sözlü, sektörün istenen performansa ulaşabilmesi için kooperatifleşmenin önemini vurguladı. Kooperatifçiliğin zaman zaman denendiğini ancak istenen verimin alınamadığını kaydeden Sözlü, çözüm için belirli temel kanunlarda değişime gidilmesi, sıkıntılı olan yönlerin kanun çerçevesinde giderilmesi gerektiğini söyledi.
Seçimlerin yaklaştığını da hatırlatan Sözlü, yeni hükümetten üretim, tarım ve hayvancılıkta sil baştan yeni bir politika oluşturulmasını beklediklerini ifade etti. Üretimin projeli olması gerektiğini, her alanda planlama yapılmasını istediklerini belirten Sözlü, “Ülkenin ihtiyacı, üretimin ihracatın planlanıp ona göre ekim, dikim yapılması. Aksi halde üretici de ihracatçı da tüketici de kazanmıyor” diye konuştu.
“AMBALAJLARIN GERİ DÖNÜŞÜMÜ ARAŞTIRILMALI”
Komite Üyesi ve Çetinkaya Biyolojik Tarım Ürünleri Sahibi Uğur Çetinkaya ise zirai ilaç ambalajlarının geri dönüşümü konusuna değindi. Kullanılan bitki koruma ürünü ambalajlarının insan sağlığı açısından risk oluşturduğunu hatırlatan Çetinkaya, “Mevcut durumda bu ürünlerin bertaraf tesislerinde yok edilmesi gerekiyor ancak uygulamada sıkıntılar yaşanabiliyor. Gelişmiş ülkelerin bu ürünleri nasıl dönüştürdüğü araştırılarak bu konu üzerine çalışılması, boş kimyasal ambalajların nerede güvenli kullanılabileceğinin tespit edilmesi halinde ekonomiye de katkı sağlanacaktır” dedi. Ambalajların ciddi maliyet oluşturduğuna değinen Çetinkaya, bu sayede önemli bir kazanım elde edilebileceğini ve insan sağlığının da tehdit edilmeyeceğini söyledi.