“Gerçek çizmesini giyene kadar yalan dünyayı dolaşır gelir” demiş aklı erenler bir zamanlar.
Böyle abuk bir zamandan geçiyoruz.
Eskiden böyle değildik.
Öyle her dakika olağanüstü olaylar yaşamazdık.
Her kafadan bir ses çıkmaz, kakofoni yaşanmazdı.
Devlet aklı yerindeydi ve geçerliydi.
Üst akıl yoktu mesela.
Varsa da eğer, "gezen tavuk" gibi ortalarda gezinmezdi öyle.
Askıda akıl değil de çamaşır olurdu o zamanlar.
"Akıl tutulması" nedir, nasıl tutulur bilmezdi bizim nesil.
Belki de herkes aklına sahip çıkıp ortalarda başı boş, aylak aylak gezinmesini engelliyordu.
Şimdi öyle mi?.
Günde beş posta "akıl tutulması" yaşıyoruz memleketçe.
Gündem uçurtma olmuş, memleket kuyruk gibi arkasında.
Yine de yetişemiyoruz.
Sabah İmamoğlu’nun açıklamalarına odaklanıyoruz; o bitmeden beş kişilik bir ailenin katliamına şahit oluyoruz.
TV ekranları değişen gündeme alt yazı yetiştirmekte zorlanıyor.
İyi mi, kötümü bilemiyorum ama;
Şaşırmıyoruz artık.
Kanıksadık.
Alıştık.
Benimsedik.
Ne derseniz deyin adına.
"Başka ülkede yaşayamam" felsefesi yol göstericimiz oldu.
Anormal ile normal kelimelerinin anlamı beyinlerimize ters yüklenmiş gibi geliyor şahsıma.
Üzüleceğimize sevinirken, sevineceğimize üzülüyoruz.
"Anormal" işler şaşırtmıyor bizi.
Şaşırdığımız eskiden "normal" olan işler, eylemler.
Yapılmamasına şaşırdığımız işler bugün normal karşılanıyor.
Doğruya şaşırıyoruz.
Yanlışa sesimiz çıkmıyor.
“Yalan rüzgarı” dizisinde gibiyiz memleketçe.
Avara kasnak olmuş kafalar.
Akıllar tutuk, mantık tatilde.
Ucundan.
Kıyısından.
Bölük, pörçük.
Yaşıyoruz yine de.
**
Sevdiğim Laflar:
“EĞRİ BACADAN DOĞRU DUMAN ÇIKMAZ!...”
ARŞİV YAZILAR