Asgari ücreti belirmemek için filozof, profesör olmaya gerek yok

28 Ekim 2024 Pazartesi 13:41

Genel İş Sendikası Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy, “Asgari ücretin belirlenmesinde filozof, profesör olmaya gerek yok. Türkiye’nin yaşam koşulları ortada” dedi ve asgari ücretin en az 35 bin TL olması gerektiğini söyledi.

HEDİYE EROĞLU

 

Yılın son dönemine doğru gidilirken 2025 yılı asgari ücret tutarı içinde tespit süreci yaklaştı. Hükümet, işveren ve IMF çevreleri asgari ücret artışlarının sınırlı tutulmasını ve enflasyon “hedefiyle uyumlu” olması gerektiğini iddia ederken bazı işveren çevreleri de bir dipsiz kuyu olan “bölgesel asgari ücret” önerisini yeniden gündeme getiriyor.

Bu tartışmalar esas olarak asgari ücret artışını düşük tutmayı hedeflerken işçinin hakkını savunan son kalelerden DİSK’e bağlı Genel İş Sendikası’nın Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy, öncelikle asgari ücret zammının belirlenmesindeki yöntemi eleştirdi. 

 

“ASGARİ ÜCRETİN BELİRLENMESİNDE ANORMALLİK VAR”

Enflasyon oranını belirleyen TÜİK’in samimi davranmadığını dile getiren Göksoy, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda da anormallik olduğunu söyleyerek, “TÜİK verileri sağlıklı değil. Bunu herkes biliyor. Biz konfederasyon olarak bu verileri talep ettik diye mahkemelik olduk. Ama mahkeme kararı bile bilgilerin verilmesi yönünde oldu. Piyasa araştırması yaparken kime soruyorsunuz? Bu araştırmayı nasıl yapıyorsunuz? Neye göre yapıyorsunuz? Bu veriler açıklanmıyor.

İkinci samimiyetsizlik; Asgari Ücret Tespit Komisyonunda. Asgari ücret tespit komisyonu 15 kişilik bir heyetten oluşuyor. Bu 15 kişilik heyetin 5 kişisi işveren, 5 kişi hükümet, 5 kişi de yetkili sendika temsilcisi. Yetkili sendika ki Türk İş. Neden? Çünkü bütün kamu kurumlarında örgütlü. Şimdi adaletsizliğin bir boyutu bu.  

Oysa tabanın sesini dinlenme, duyma adına işçi sınıfını temsil eden büyükten küçüğe kim varsa tüm sendikalar bu yapının içinde olmalı. Ama hükümet ‘yetkili, güçlü sendika sensin, seninle görüşeceğim’ diyor. Geçmiş dönemlerde yetkili sendikayla görüşürken mikrofonlarda nasıl işçiyi sattığını herkes duydu.

 

“ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONUNDA BİR ADALET YOK”

Daha düne kadar cumhurbaşkanının vermiş olduğu asgari rakam onun talep ettiğinin daha üstünde oluyordu. Böyle bir şey olamaz. Kaldı ki işçi yanlısı, mücadeleci bir sendika olsa bile 15 kişilik heyet içerisinde bir hükmü yoktur. Adaletsizliğin en büyüğü bu. Orada bir adalet yok. Asgari ücret tespit komisyonunda bir adalet yok” dedi.

Sendikaların dikkate alınması için çağır yapan Başkan Göksoy, DİSK’in yıllardır alanlarda; gelirde, vergide adalet çağrısı yaptığını anımsatarak, “İnsanca yaşam için ücret, kadro talebinde bulunduk. Antidemokratik uygulamalara, IMF’ye karşı durduk. Parlamentoda grubu bulunan partilere raporlar sunduk. Mitingler düzenledik. Böyle mücadele eden, hak arayan, hak talep eden haklı mücadelesini sürdüren bir sendikanın temsiliyeti, o asgari ücret, tespit konusunda yok. Adaletsizliği buradan anlatmaya çalışıyorum” diye konuştu.

 

 

 

“PİYASA İLE TÜİK ARASINDA YÜZDE 100 FARK VAR”

Merkez Bankası Genel Müdürü'nün yurt dışında yatırımcılarla yaptığı görüşmede asgari ücrete yüzde 25 zammın konuşulmasını da değerlendiren Kemal Göksoy, “Genel müdürün gidip yurt dışında yüzde 25 talimatı vermesini hani çok böyle anlamlı manidar bulmuyoruz. Bu ülkede gerçek enflasyon araştırma grubunun piyasa araştırması ile TÜİK'in yapmış olduğu piyasa araştırma arasında yüzde 100 fark var. Yüzde 100 daha eksik söylüyor.

Burada bir çelişki var. Bu çelişkilerin ortadan kalkması lazım. Bu çelişkiler ortadan kalkmazsa yüzde 25, 50 hatta yüzde 100 zam demenizin bir karşılığı yok. Türkiye'de yaşam koşulları alım gücü ortadadır. Yani Haftalık da değil, bazen günlük fiyatlar değişiyor.

 

 “EMEKLİYİ ENFLASYONA EZDİRDİNİZ HATTA ÖLDÜRDÜNÜZ”

Geçmiş yıldan bugüne ekmeğe, yumurtaya veya akaryakıt, elektrik üzerine gelen zamları kıyasladığınız zaman asgari ücreti buna göre belirlemeniz gerektiğini görürsünüz.

Yani, enflasyonu doğru belirlemedikleri için ‘enflasyon oranında ezdirmeyeceğiz’ diyorlar. Emekliyi enflasyona ezdirdiniz, hatta öldürdünüz. Ev kiralarının 15 bine çıktığı yerlerde 12 bin 500 lira emekliye para verdiler diye öve öve anlatamadılar. Öve öve bitiremediler sanki ciddi bir lütuf yapmışlar gibi. Türkiye'de 12 bin 500 yüz liraya, eviniz yoksa tek başınıza olsanız bile geçinme şansınız yok” diye konuştu.

 

“ASGARİ ÜCRET 3 AYDA BİR DÜZENLENMELİ”

Asgari ücretin geçen yıla kadar yılda iki zamla belirlendiğini anımsatan Kemal Göksoy, asgari ücretin her üç ayda bir düzenlenmesi gerektiğini savundu.

“neden çünkü zamlar durmuyor, vergi yükleri artıyor ve bundan kaynaklı bir orantı sağlama adına her üç ayda bir asgari ücret düzenlenmeli ki asgari ücret alanlar ezilmesin. Onu koruyabilsin, aldığı ücreti koruyabilsin. Fakat tabloda karşılık bulmadı ama ona rağmen ne yaptılar? Bir yıllık yaptılar. Niye? Ülkeyi batırdılar. İşte sermayeye peşkeş çektiler. Yandaşlara peşkeş çektiler. Holdinglere, şirketlere, peşkeş çekerken onlara bir şey yok. Ama işçiden, emekçiden, çiftçiden, esnaftan, ezilenden emekliden burnundan fitil fitil getirene kadar vergisini de alıyor. Zammını da yapıyor. Düşük ücret de veriyor. Böyle bir adaletsizlik var.

“ZAMLAR DURDURULMALI”

Öncelikle zamlar durdurulmalı ve dondurulmalı. Zamların durdurulup dondurulmadığı bir yerde asgari ücrete yüzde 100 zam yapıp ekmeğe yüzde 200 zam gelirse bir kıymeti kalır mı? Kalmaz. Zamlar durdurulmalı ve dondurulmalı.

İkincisi Türkiye'de açlık ve yoksulluk sınırı ile asgari ücret arasındaki çelişki. Şimdi şu anda bulunduğumuz tarih itibariyle açlık sınırı 25 bin liraya dayanmış durumda. Yani 4 nüfuslu bir ailenin evine 25 bin lira para giriyorsa; o, açtır. Karnı bile doymuyor. Asgari ücret ne kadar? 17 bin 2 TL. Bu bir çelişki. Yoksulluk sınırı ise 70 bin liraya dayanmış durumda. Asgari ücret ne kadar? 17 bin lira. Piyasa araştırmasına göre; 4 nüfuslu bir ailenin evine 70 bin lira para giriyorsa o aile yoksuldur diyor. Ama 25 bin lira giriyorsa açtır. Bir kere asgari ücret bu ikisinin de altında. Açlıktan da kötü. Toprağın altındayız, mezardayız.

Ama bu ücreti belirleyen TÜRKİŞ, DİSK’in araştırma komisyonu, TÜİK var. TÜİK, hükümet yanlısı açıklama yapmasına rağmen onun bile açıkladığı rakama göre, asgari ücret şu anda açlık sınırının altında kalmış durumda. Açlık ve yoksulluk sınırı ile asgari ücret arasındaki çelişkilerin ortadan kalkması lazım

Biz eğer yoksulluk sınırını baz alırsak, yoksulluk sınırı 70 bin liraysa ve her 4 nüfuslu bir ailenin evine 70 bin lira giriyorsa, bu aile yoksulsa ve biz Türkiye'de bunun koşulları yok. Türkiye'de dört nüfuslu bu aileden iki kişinin çalışma şansı çok zor. 6, 7 nüfuslu ailede bile 1 kişi anca zor bela bir iş bulabiliyor.

 

“ASGARİ ÜCRETİ NORMAL BİR ÜCRETE DÖNÜŞTÜRMEYE ÇALIŞIYORLAR”

Çelişkiler ortadan kalkmadığı sürece bakanın gidip IMF veya yurt dışında ‘asgari ücret için yüzde 25 zam’ demesinin hiçbir kıymeti olmaz. İnsanca yaşanır bir ülke insanca yaşanan bir koşul önemlidir. Şimdi burada bunların yapmadıkları bir yerde başka bir şey daha yapıyorlar. Ne yapıyorlar; asgari ücreti normal bir ücrete dönüştürmeye çalışıyorlar. Yani artık asgari ücret normal ücret. Asgari demek en az demektir. Yani dünyada, kamuoyunda, Birleşik Milletler, İLO Sözleşmesi'nde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde yani bu kriterlerin hepsinde neyi söylüyor? Diyor ki bizim ülkemizde en az ücret budur. Bu ücret de diyelim ki işte 4 nüfuslu bir ailenin hayatını sürdürmesine yeterli.

Altı ay önce bir işçinin tek başına yaşam maliyeti 24 bin liraydı. Asgari ücret kaç lira? 17 bin TL. Bir de bunu normalleştirmeye çalışıyor. İnsanın temel zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde bir şey yapın ki abes olmasın. Fakat yok, ne emekliye doğru düzgün bir ücret veriliyor ne de yıllarca işte emek vermiş, çalışmış birinin emeğinin karşılığı veriliyor.

Emekliye verilen ikramiye lütuf değil, o da kesilen paradır. Kendi alın terinden birikmiş ama 25 – 30 sene sonra ayrıldığında kendisine toplu ödenen paradır.

Bir taraftan emekli, diğer taraftan asgari ücretli çalışan inim inim inlerken, geçinemezken ki bu şartlarda geçinme şansı yok. Kaldı ki biz sendikayız, toplu iş sözleşmeleri yapıyoruz. Bazı örgütlü olduğumuz illerde yani her ilin yaşam koşulları değil, asgari ücretin 60 – 80 hatta yüzde 100’lere varan farklı zamlı sözleşmeler yapıyoruz. Onun bile bir kıymeti kalmadı.

 Şimdi iki insan çalışıyor. Evini geçindirmekte, çocuğunu okula göndermekte zorlanıyor. Bu kimin sorunu? Bu, bu ülkeyi 23 yıldır yönetenlerin ülkeyi getirdiği durum ortada. Ekonomik koşulların birinci derecede sorumlusu şu anda mevcut iktidardır. Bu iktidar bu hale getirdi. Zammı işçi yapmadı, krizi işçi yaratmadı. Enflasyonu işi arttırmadı.

Krizin sorumlusu belli. Krizi yaratan yüzde 1’lik bir kesim. Holdingler, şirketler, büyük firmalar. Onların yarattığı krizin bedelini kim ödüyor? İşçi, emekli, çiftçi, esnaf ödüyor. Gençler bazen yaşamlarıyla ödüyor, hayatlarıyla ödüyor. Şimdi böylesi bir çelişkinin olduğu yerde asgari ücreti tartışırken doğru yerden tartışmak lazım.

 

“VERGİDE ADALET SAĞLANMALI”

Rakam belli. DİSK olarak geçen yıldan evvel önceki yılda rakam vermedik. Bu koşulları gözeten geçirin dedik. Rakam verebilmek için bir kere istikrarın sağlanması lazım. İstikrarın nerede sağlanması lazım? Öncelikle zamların dondurulması, durdurulması lazım. Vergide adalet sağlanmalı. Az kazanandan az, çok kazanandan, çok vergi alınması lazım. Düşük ücretlerle çalışan insanlardan, kamu emekçilerinden daha maaşını almadan vergisini alacaksın. Öbür taraftan o holdingin vergisini silecek, hatta bazı yandaş firmalara sıfır faizli krediler vereceksin. Ama işçi kredi kartını ödeyemedi diye evine haciz gelecek televizyonunu götürecekler. Çiftçiyi bunların yanlış politikaları yüzünden ürününü satamadığı için kredisini ödeyemediği için traktörünü elinden alacaksın. Böyle bir adaletsizlik kabul edilebilir mi? İşçiyi, emekçiyi, çiftçiyi, üreteni, çalışanı ezeceksin ve bunların sırtından beslenen holdingleri koruyacaksın. Yetmeyecek. Vergisini sileceksin. Yetmeyecek. Sıfır kredili vergi vereceksin. Yetmeyecek. Konkordato ilan eden firmaları koruma altına alacaksın. O konkordato ilan etti diye işten atılan veya işi duran insanların hayatını zindan edeceksin. Böyle bir sosyal devlet anlayışı olabilir mi? Bizim itirazımız burada. Bu geniş kapsamlı itirazımızın ardından asgari ücretin bu anlattığımız sorunların gözetilerek farklı bir yerden belirlenmesi lazım” şeklinde konuştu.

 

“İNSANLARIN EN AZINDAN ZARURİ TEMEL İHTİYAÇLARINI KARŞILAYACAK BİR ÜCRET OLMALI”

Türkiye'de asgari ücretin ortalama bir ücret haline dönüştürülmesini de eleştiren Başkan Göksoy, “Türkiye'de eskiden üç kademe vardı. Zengin, orta halli ve yoksul vardı. Şimdi iki kademe kaldı. Çok zengin ve yoksul. Üstelik yoksul, her geçen gün daha da yoksullaşıyor. Herkesi tek asgari ücrete mahkum etmeye çalışıyorlar. Saltanatlarının sürmesi için boğazınızdan, eğitiminizden, sağlığınızdan kısıyorlar.

Öyle bir dünya yok. Türkiye'nin yaşam koşullarına uygun bir ücret belirlemek lazım. Yani insanların en azından zaruri temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir ücret olmalı. İnsanlar kirasını ödeyebilmeli çalışan, işçi, emekçi, emekli hatta çalışmayan. Sosyal devlet anlayışı budur. Halkını korumak, toplumu korumak, insanlarına sahip çıkmak. Toplanan vergiler adil, eşit bir şekilde dağıtılmalı. Ama ne adil vergi topluyor, ne de toplanan vergiler adil dağıtılıyor.

Böyle bir handikap, çelişki içerisindeyiz. Onun için asgari ücret Türkiye'de tekleştirmeye, normalleştirilmeye çalışılıyor ama bir karşılığı yok.

 

“EŞİTLİĞİN, DEMOKRATİKLİĞİN BİR ÜLKENİN HAYAT BULMASININ ÖNEMİNE ARZ EDİYORUZ”

Eşitlikçi, demokratik, emeğe saygı, emeğin hakkı alın terinin hakkı gibi bir düşünceniz, programınız, projeniz olmazsa bu ülkede ne asgari ücret ile ne normal ücret ile adaleti sağlayabilirsiniz. Ne de halklarının istemine, talebine cevap olabilirsiniz. Bunlara cevap olmanın yolu adil, eşit, demokratik davranmaktır. Adil eşit davranırken de yine üzerine basa basa tekrardan söylüyoruz; vergide, gelirde adaletin sağlanması lazım. Eşitliğin, demokratikliğin bir ülkenin hayat bulmasının önemine arz ediyoruz.

Asgari ücretin belirlenmesinde uzman, filozof, profesör olmaya gerek yok. Türkiye'nin yaşam koşulları ortadadır. Türkiye'de sendikaların koyduğu rakam ve hatta doğru bilgilendirme yapmasa da TÜİK'in verileri ortadadır. Bunun ortada olduğu bir yerde onun altında belirlenen ücretler insanların istediğine, talebine karşılık değildir, olamazda.

Biz örgütlü olduğumuz bütün iş yerlerinde, bütün illerde DİSK’e bağlı sendikalar olarak buna yönelik hak talebinde sesimizi yüksel yükseltmiştik, yükseltiyoruz, daha da yükselteceğiz. Ne zamana kadar? Gerçekten insanca yaşanan bir ücret; adaletin, hakkın, hukukun oturduğu, eşitlikçi, demokratik bir ülke yaratana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.